Saturday, July 31, 2010

Amerika'yı Yeniden Keşfedebilecekmisin Adnan Sezgin?





Galatasaray'ın son günlerde ilgilendiği isimler arasında Amerika milli takımının en mücadeleci oyuncuları arasında yer alan Michael Bradley geliyor. Amerika milli takımının teknik direktörünün oğlu olan Michael Bradley tamamı ile futbolla büyümüş bir oyuncu. Babasıda Amerika'daki futbl dünyasının en öneli isimlerinin başında gelen bu oyuncu Galatasaray'ın ortasahada ihtiyacı olan dinamizm ve mücadeleyi rahatlıkla takıma katabilir.

Bu oyuncu imzalandığı taktirde, Amerigo Vescpucci, Christoph Colomb gibi çok ama çok önemli bir keşif yapmış olacak Galatasaray. Bu oyuncunun değeri 5 milyon Euro, keşke Cana'ya verilen 4,5 milyon Euro Bradley'e için teklif edilseydi.

Karyerini Almanya'nın adı en zor yazılan takımlarından Borussia Mönchengladbach'da sürdürüyor. Her maçta hem milli takımının hem de kulup takımın kilit isimlerinden biri olan Bradley Galatasaray'a kesinlikle çok faydalı olacaktır.

Adnan Sezgin bu kadar doğru bir transfere imza atar mı? Hiç sanmıyorum ama ümit ediyorum.

Polat Ve 10 numara




Polat TSYD'nin bir yemeğine katılmış ve bu görüşmede takımın ortasahada sorunları "dugunu görmüs. (hadi ya sagol bilmiyorduk). Elano'nun gidip-gitmemesine dayalı olarak bir 10 numara transfer etmeyi düşünüyormuş (Bizim zaten 10 numaralı bir oyuncumuz var, o da Arda. 10 numaralı bir sistem oynayan tek takım fenerbahce kaldı herhalde, dünyanın en iyi takımlarında 10 numara üzerine bir sistem mi kurulu? Hayır değil. Dünyanın en iyi takımlarında 2 tane önlibero var, hem ofansif hem defansif yönleri kuvvetli olan, ve bu ikili takımları işletiyor. Ama Polat bunu bilmediğinden takımımıza sadece mücadelesi ile önplana çıkan Cana'yı getiriyor, yanına Mustafa Sarp'ı, Ayhan'ı koyarak bu işin olacağını sanıyor.

Aykut'unda yan toplarda zayıf oldugunun farkına varmış (5 sene sonunda). Son 3 sezondur 3. sınıf kalecilerle bu işi çözeceğini zanneden Polat bazı şeylerin farkına çok geç varmış.

Günaydın Adnan Polat. Bizde 10 numara başkan istiyoruz ama maalesef yok...

Thursday, July 29, 2010

COK YASA HALDUN USTUNEL!








Maç öncesinde taraftarımız Haldun Ustunel'e sevgi gösterisinde bulundu. Haldun Üstünel'e karşı hissedilen sevgi ve sayı sonsuz. Onun yeri dolmayacak. OFK fiyaskosundan sonra Adnan Sezgin'e nasıl hala güvenilir anlamadım.

Keita gitti Serdar Ozkan ve Pino geldi. Bu iki adamı toplasan bir Keita etmez.

M. Topal gitti Cana geldi. Rijkaard her ne kadar Cana'nın takım için ne kadar önemli br oyuncu oldugunu izah etse de kendisi lafına bile inanmıyor olacak ki OFK maçında onu sadece 7 dk oynattı. M. topal hem yerliydi hem de daha gayret ve istikrarlı idi.

M. Batdal, Musa, Cagdas, ve Ali Turan takımda yer bulabileceğe benzemiyor.

Haldun Üstünel getirmiş olduğu teknik direktör ve oyuncuların beceriksizliğinde sorumlu değildir! Kimse onların bu kadar kötü olacağını beklemiyordu.

ADNANLARIN ESERI GALATASARAY.




Adnan Sezgin ve Adnan Polat OFK ve fb maçlarını seyrederken acaba yaptıkları işten gurur duydular mı? Galatasaray, Polat geldiğinden bu zaman gittikçe dibe çöküyor. Finansal olarak kulübü iyileştirme çalışmaları, gelir arttırma çalışmalarının gayet iyi gittiğini söyleyen Polat'a soruyorum; "madem her şey yerinde o zaman neden 3. sınıf oyuncuları alıyoruz?". Herhalde bana cevabı "Yetkiyi Adnan Sezgin'e verdim, bütün sorularınızı ona yöneltin" olur. Sezgin'ede "Bu oyuncuları cok mu aradın" demek istiyorum. 5 tane oyuncu alacağız vaatleri ile bizleri kandıran Polat ve Sezgin'e tembihlemek istiyorum; "bundan sonra gelecek 3 oyuncu kalitesiz olur ise ne TT Arena doalr, ne Sami Yen, ne de formalar satar"

Takımı düzeltmek için ellerinde 1 haftaları var. İlk yapmaları gereken önümüzdeki hafta ne yapıp ne edip OFK'yı elemek. 1 hafta içinde kulübe en az 3 takviye daha yapılamlı. Bir önlibero, bir kaleci, bir de forvet.

Bu sene asıl UEFA'ya erken veda edersek siz o zaman şamatayı ve fiyaskoyu görün. Taraftar sizlere tepksini gayet güzel dile getirecektir merak etmeyin. Çok kısa zamanda çok iş yapmanız lazım Adnanlar. Kulübü dahe çok yerin dibine geçirmeyin.

Yeni bir kanguru daha "Grella"




Glatasaray Harry Kewell ve Lucas Neill'ın gelişi ile Avusturalyalı futbolculara merak saldı. Disiplinleri ve profesyönellikleri ile anılan Kewell ve Neill gerçekten Galatasaray için çok önemli 2 isim. Her maç iyi performans gösterip, takıma yön vermeye çalışıyorlar.

Neill defanstan takımı yönlendirirken, Kewell'da attıgı paslarla, ortalarıyla ve koşuları ile takımın hücumunu düzenliyor.

Fakat bu iki Avusturalyalı harika oyuncular diye bir üçüncüsüne gerek var mı? Bir Adnan Sezgin'e soralım. O da herhalde "evet ya tabii gerekli" diyecektir "Vince Grella var ya hani, 3. sınıf önlibero" diye ekleyecektir.

Vince Grella, İtalyan kökenli bir Avusturalyalı. Herhalde okuldayken sadece İtalyan diye önüne futbol topu koydukları bu isimin sonrada profesyönel futbolcu olacağını kimse beklemiyordu. Gelçi Avusturalya'da futbol 3. planda olan bir spor, dolayısı ile iyi top süren, bir de fena pas atan bir oyuncu varsa hemen milli takıma çağırılıyor. Avusturalya Futbol Ligindeki takımları da iddia ediyorum kendi arkadaşlarımdan halısaha takımı çıkarsam en azından berabere kalırım, kesinlikle yenilmem.

Grella'nın geçmişine bakarsak, Empoli, Ternana, Parma be Torino gibi 3. düzey İtalyan takımlarında oynadıgını ve ardından İngiltere'ye transfer oldugunu goruyoruz. İngiltere'de Tugay'la beraber Blackburn Rovers'da oynayan bu arkadaşımız herhalde laf olsun diye kadroya katılan bir isim olsa gerek, ne de olsa sınırlamaları yok. Avusturalya milli takımı ile de bu yaz DÜnya Kupası'na giden Grella, oradada çok vasat bir performans sergiledi.

Avusturalyalı oyuncu isteniyorsa Neill ve Kewell dışında sadece 3 isim vardır. Bunlarda; Cahill (paramız yetmez), Bresciano (Bu yaz Lazio'ya gitti) ve yılların emektarcısı Viduka. Geriye kalan Avusturalyalı oyuncular Troisi, ve Jedinak gibi Avurpa'nın sıradan takımlarındao oynayan isimler.

Adnan Sezgin gibi düşünürsek, "Grella 3. sınıf ve muhtemelen maaliyeti çok ucuz. İtalya ve İngiltere liglerinde top koşturmuş bir isim. Hem Neill ve Kewell'da ona arkadaşlık eder, o da morallenir ve iyi oynar" mantıgı ile yaklaşıyordur.

Ama sayın Adnan Sezgin ve Polat, fb ve OFK maçlarındaki rezaletleri ve hayal kırıklıklarına tekrar taraftarınıza yaşatmamak istiyorsanız, vaad ettiğiniz son 3 isim çok ama çok iyi oyuncular olmalı. Yoksa ne Sami Yen dolar, ne TT Arena, ne forma satlır, ne de atkı.

Aykut Kendine Verilen Şansı Yine Degerlendiremedi.




Yıllardır Aykut Erçetin bu takımın 2. kalecisi. Mondragon'un, De Sanctis'in, Leo Franco'nun arkasında senelerdir sırasını bekledi, fakat ona gelen her sıradada çok kritik hatalar yaptı ve şansını degerlendiremedi.

Steau Bucherest maçında degajını rakip oyuncuya çarptırmış ve bizi turdan etmişti,OFK Belgrad maçında da yapmış oldugu basit hatadan dolayı bizi UEFA'dan etti. Maç eksiği var deniyor, ama bu tarz toplar antrenmanlarda da ona atılıyor. Boyundan dolayı ortaları cıkıp alamamsı Aykut'un çok buyuk eksiği. Bire bilerde ve refleks kurtarıslarında ne kadar basarılı olursa olsun bir kalecinin yan topu zayıfsa o kaleci kaleyi alamaz.

Bakalım bu hatasından sonra kaleyi devralabilecek mi... Artık bana şans verilmiyor da demesin!

Pembe Düşler İçerisinde Bir teknik Direktör Ve Kaptan.




Maç sonunda Rijkaard'ın "maça pozitif yönden bakmamız lazım" demesi, bu beraberliğin ne kadar kötü bir skor olduğunu Rijkaard'ın anlamamış olmasını gösteriyor. Maç sonunda Rijkaard'ın kızgınlığı yüzünden okunuyordu, gerçekten çok sinirliydi. Sinirlenmeye hiç hakkı yok çünkü ilk 11'i çıkartan kendisi. Takıma yanlış taktiği veren kendisi.

2-2'lik skorun dönüşü olması çok zor. Deplasmanda 2 gol atan takım daima avantajlı durumda oluyor. OFK Belgrad ilk maçındada Belaruslu takımla kendi sahasında 2-2 berabre kalıp, deplasmanda 1-0 yenmeyi başarmıştı. Aynı senaryo bizim maçımızda da tekrarlanabilir. İki tane duran toptan yediğimiz goller Galatasaray'ın geçen sezondan beri gelen duran top zaafının hala devam ettiğini ve Rijkaard'ın bunun üzerine çalışma yapmamış olduğunu gösteriyor.

Maçın sonunda Arda'da kendinden çok emin bir şekilde Galatasaray'ın deplasmandan galibiyet ve turla geleceğini söyledi. Takımımızda 11 tane Arda olsa bu belki mümkün olur, fakat şu mevcut kadromuzla çok zor. Bu kadar rahat ve emin bir şekilde konuşmadı Arda'nın maçı küçümsediğini gösteriyor.

Bu tip demeçler Tromso maçı ardından da verilmişti ama gördük ki kimse dersini almamış.

Her ikiside nelerine güvenip turu geçeceğiz diyor anlamıyorum. Sadece taraftarın gözünü boyamak için ve voş vaatlerle dolu demeçleri vermeyi, başkan Polat'dan öğrendiler herhalde.

Bu Takımı anca "BÜYÜ VE SİHİR" Kurtarır.



Görünen o ki Galatasaray'ı bu sene anca büyü ve sihir ligde ilk 5'e sokar. Avrupa'ya zaten 3. ön eleme turundan hoşçakal dedik, Türkiye Kupasında herhalde gruptan cıkarız, ama ilk turda eleniriz, ligdede ilk 5'e zor gireriz.

Şansımıza takımımızda 2 tane büyücü var. Pino'nun sihiri şüpheli fakat Kewell'a her zaman güvenebiliriz. Şimdiye kadar bizi hiç yanıltmadı. Rijkaard'ında bu ikiliyi ilk 11'de hemde kendi taraftarları karşısında oynatmaması anlaşılacak gibi değil.

Pino'nun oyunundan Dos Santos'dan farklı bir oyuncu olmadığını gördük. Aldığı ilk topta en sağdan en sola gitti, kimseye pas vermeyi düşünmedi. Keita hiç çoktan çizgi üzerinde ilerliyordu, bu sahayı boydan kat ediyor. Ölçü mü alacak artık ne yapacaksa. Serdar Özkan'danda farklı bir oyuncu olduğunu sanmıyorum.

Eminim Kewell 90 dk sahada M. Batdal'ın yerinde oynasa, onun atamadığı en az 2 golü atardı.

Bildiğimiz bütün duaları Galatasaray için okumamız lazım. Bbu takımın başarılı olması için dua ve büyüden başka çaresi yok.

Allah Boy Vermiş Gerisini Koy Vermiş.





Yaptığımız 2 resmi maçı da kayıp etmemiş olduk. Demek ki 5. lig takımlarına gol atmakla "yıldız" olunmuyormuş. Hazırlık maçlarında kucuk takımlara karşı oynadıgı neredeyse her maçta gol atan Mehmet Batdal'a hemen Hakan Sukur yakıştırmalarımızı yaptık. Bucaspor'da gecen sezonu 19 golle kapatan M. Batdal, Galatasaray'ın 2 resmi maçında sadece "koruluk" görevi gördü. Baros'un yokluğunda Mehmet Batdal'a güvenerek takım çıkarmamak lazım. M. Batdal forvette yanında ona yardım edecek, onunla beraber oynayacak bir isim olmadan başarılı olacağa benziyor.

Bank Asya Ligi'den adam alındığı zaman çok emin olunmalı. Yaser Yıldız'la bu hatayı yapan Galatasaray inşallah M. Batdal'dada aynı yanlışı yapmamış olur. Çok iyi bir fiziğe sahip olan bu arkadaşımızın yaşı genç diyoruz ama 24 yaşında, yaş olarak Arda'dan, Aydın'dan, Sercan'dan büyük. Geleceğin potansiyeli olarak gördüğümüz M. Batdal'ın geleceği bu sezon belli olacaktır. Demek ki bir oyuncu alırken sadece uzun boylu diye almamak gerekiyormuş.



Resmi 2 maçındaki performansı taraftarları, aynı diğer transferlerimiz gibi buyuk hayal kırıklığı yarattı.

ASLAN KEDİ OLDU









Rezalet bir maç sonrasında Galatasaray UEFA'ya daha 3. ön eleme turundan "güle güle" dedi.

Eminim takımlar sahaya çıkarken, sarı-kırmızı değil de somon formalı bir takım çıkınca OFK'lılar kendilerine "Biz Galatasarayla oynamıyormuyduk? Onlar sarı-kırmızı. Bu pembe formamılar kim" diye sormuşlardır. Maç boyunca geçen seneki sıkıcı ve tutuk futbolunu oynayan Galatasaray, Arda'nın yeteneği sayesinde 2 gol attık. Bu 2gol bizi ümitlendirdi, ama baktık ki "hooop" 2-2 olmuş. Belki o takım Galatasaray değil başka takımdı bahanesi uydurabiliriz?

2 tane duran toptan yenen gol, ve Aykut'un yine bizi turdan eden hatasıyla daha maceranın hevesini almadan güle güle dedik.

2-2'lik skoru çevirmek çok zordur. Kendi sahanda defansını açamadığın bir takımın deplasmanda nasıl açmayı düşünüyorsun?

Formalarımız




Galatasaray'ımız müthiş bir lansmana imza attı. Forma tanıtım videoları birbirinde iyi idi. Bugün okudugum bi habere göre daha ilk gününde 4000 küsür forma satılmış, bunların basında bu aksam giyeceğimiz Mercan ve ardından Arslan formaları geliyormuş. Gecen sene mor formaların ilk gunde attıgından %97 fazla mercan, %61 fazla Arslan forması satılmış. Formaların da tanesi 92 TL olduguna göre, buradan güzel bir kazanç sağlanmış.

Görünen o ki, "pembe formamı olurmuş" kardeşim diyenler bile, bu formayı gördüklerinde dayanamayıp almış.

Umarım bize bu formalar 2010-2011 sezonunda ugurlu gelir.

Bu Sutter tam Su(tt)per




fenerin dun oynamış olduğu Young Boys maçında eminim bütün Galatasaray'lılar Scott Sutter'i görünce bir "AAAAHHHH" çekmiştir. Açıkcası ben çektim. 90 dakkika boyunca nefesi kesilmeden, mücadelesi eksilmeden ileri-geri gidip geldi, kanattan sürekli bindirmeler yaptı, Dos Santos ve Bilica'nın canını çıkardı. Önünde oynayan Degen ile beraber fenerin kanadını felc ettiler.

Maçtan sonra düşündüm, Sabri'den kurtulmamızın yolu nasıl olur diye? İşte bu sorunun cevabı "Sutter" oldu. Bonservis bedeli 1,000,000 Euro olan bu yarı İngiliz yarı İsviçreli olan bu kardeşimiz tam aradığımız kan gibi gözüküyor.


Galatasaray'da sag kanadı böyle bir oyuncuya verdik mi çok daha etkili oluruz, ve Sabri'dende kurtulmuş oluruz. Fakat Sabri Sutter'i kıskancından herhalde boynuna sarılı ve bogmaya calışır. Cunku baska turlu SabKendisi İsviçre milli takımı ile İngiltere'ye karşı mücadele etmeden 24 saat önce, İsvicre milli takımına "kusura bakmayın ben İngiliz'im" deyip yollarını ayırmış.

Muhtemelen Adnan Sezgin 3. sınıf arayışlarının arasında bu adamı görmemiştir. Gözümüzün dibinde milyonlarca kişinin TV'den izlediği bu arkadaş hakkında bir girişim yapılmalı.

"Kim" gelirse gelsin, yeter ki "Kim" gelsin.




Takımımızda bir önlibero daha geleceği kesin, ama bunun "KİM" olacağı halla belli değil. Çek Polak, Kanguru Grella falan derken bunların arasından sıyrılan tek isim Kim Kallstrom.

Cana gibi fizik ve mücadele ile oynayan adamın yanına, Kallstrom gibi teknik ve beceri ile oynayan bir oyuncu gerekiyor.

Fakat Adnan Sezgin, Kallstrom'un "Kim" oldugunu bilmiyordur, cunku Kallstrom 3. sınıf değil 1. sınıf bir oyuncu. Dua edelim ki Sezgin bu transferde dogru bir iş yapsın. Pek sanmıyorum, ama dua ediyorum.

Gidip yine 3. sınıf bir oyuncu katacak gibi geliyor kulübümüze.

Wednesday, July 28, 2010

OFK Belgrad'a GRRRR





Arslanlı formamızla artık rakipleri hem oyunumuz hem de formamızla korkutcagız. Formanın yakasında bir düğme varmış, basıyormuşsun, ortadaki arslanda "grrr" sesi geliyormuş. Bizi sembol eden arslan gibi sahada mücadele ederiz inşallah. Formamızda bu sembolü taşıyor olmamız, oyuncularımızada bizlerin "arslan gibi mücadele etmesi" gerektiğini bir kez daha hatırlatacaktır.

OFK Belgrad kücük bir takım olabilir. Fakat kesinlikle küçümsenmemesi lazım. Neticede Sırp takımıdır, ve Sırplar daima sert ve mücadeleci futbolları ile ön plana çıkarlar. Sırpların tarihleri boyunca milliyetci olması da, deplasmana giden yabancı takımlar üzerinde gayet güzel hissettirilir.

15,000 kişilik bir stadyuma sahipler. Kadrolarında yanılmıyorsam sadece 2 tane yabancı var. Yarın Ali Sam Yen'de bu takımı farklı yenmediğimiz taktirde bizi çok zorlu bir deplasman bekleyecektir.

Haydi arslanlar! Arslanlı formamızla sahada kükreyelim.

Parlamayan "yıldızımız" Özgürcan Özcan




Galatasaray'da yıllardır kendini kanıtlayamayan Özgürcan, 250,000 TL'ye Adanaspor'a gitmiş.Bir türlü bekleneni veremeyen, kendisine verilen şansları değerlendiremeyen bu arkadaşımıza artık Adana'da başarılar diliyoruz. Artık oradada kendini kanıtlayamazsa ancak Adana'da pamuk toplar.

Adnanlar





Galataray'ımızdaki Adnan dayanmışması, Haldün Üstünel gibi kulübün en iyi çalışan simasını bile klüpte barındırmadı.


Adnan Polat:

Adnan Polat'la ilgili söylenecek çok şey yok, fakat yeni planlamadaki idareci seçimleri çok yanlış. Bir de takımı çok borç altına sokuyor. Bu borçlar nasıl ödenecek bilemiyorum. TT Arena konusundaki başarısı ortada, fakat bir iş yapılacaksa tamamı ile yapılmalı. Üstü açılır-kapanır havası ile lanse ettiği stadımızın üzerinin kapatılmaması konusunda TOKI'ye en ufak bir baskı uygulayamadı. Anlaşılan TOKI ile yapılan sözleşmenin şartları da Galatasaray'ı değil, TOKI'yi söz sahibi yapıyor. Bu anlaşma dahilinde TOKI'ye hibe edilen Ali Sami Yen arsası çok daha iyi bir şekilde değerlendirilebilirdi. Maksimum 200 Milyon Dolarla bitecek projenin ödemesini Galatasaray ASY stadı ile yaklaşıık 200 milyon Dolar fazla yaptı.

Bunun yanı sıra GS AS ve GS Spor Kulubunun birleştirilmesi için alınan banka krediside, Galatasaray'ın üzerine mali yük bindirecektir. Bu iki kuruluşun birleşmesi uzun dönemde Galatasaray'ın faydasına olacagı soyleniyor ama beklemek lazım.

Yeni yapılandırma da Haldun Ustunel'i gorevinden alıp, yerine Adnan Sezgin'i geçirmiş olması Polat'ın en büyük yanlışı.

Adnan Sezgin:

Galatasaray kulubunde uzun yıllardır bulunan Adnan Sezgin'in klübümüze hiç bir konuda katkısı olmamıştır. Hatırlayalım ki İstanbulspor'un başına geçmek için Galatasaray'ı bırakmıştı. Futbolcuları "idare" etmesi gereken bu "idareci" sıfatlı insanın, idareci değil, futbolcu gibi düşünmesi onu etkisiz bir eleman yapıyor. Takımımıza dönüp-dolaşıp buldugu en 3. sınıf isimleri getirmiş olması da Galatasaray'ın canını cok acıtıyor. Kendisi ümit ediyorum ki başarısızlıgını görüp istifa eder. Elinin tersi ile aylık 60,000 TL'lik maaşı iteceğini sanmıyorum, fakat görevine son verilebilinr.

Monday, July 26, 2010

Sabri Mahkemelik Oluyor.




Gurbet derbisinden sonra taraftarlara sinirlenip, Arda ile beraber otobüsten inen Sabri'nin bir taraftarın boynuna sıktıgı haberlerini okuduk, hatta görüntülerinide gördük. Görüntülerde her ne kadar bogaz sıkılması gözükmesede, Sabri'nin kalabalık arasına küfürlerle daldıgını goruyoruz, ve ben açıkcası Sabri'de taraftara saldırma potnsiyelinide goruyorum.

Bogazı sıkılan taraftar Sabri'yi dava edeceğini, ve onunla hukuk karşısında görüşeceğini söylemiş. Acaba Sabri'nin savunması ne olacak, herhalde "Ama hakim bey ben 291 maçtır kırmızı görmüyorum" olur.

Sabri, sen kendi takımının tarafatrı olan bir kişiye nasıl saldırırsın? Sonra o taraftardan nasil saygi ve sevgi beklersin? Unutma biz taraftarlar olmadab, sen sadece bir isimsin, baska bir şey değil!

Dizi patlak Jan Polak.






Anderlecht resmi sitesinde Galatasaray ile Jan Polak konusunda pazarlıkların sürdüğünü yazmış. Bu adamın Galatasaray'a ne katacagını bilemiyorum. Bence hiç bir şey katmaz. Anderlecht bırakın Voltran'ı, Galatasaray'ın sol bacagı olamaz. Yönetim çalışmalarını "büyük bir gayret ile" sürdüren sevgili Adnan Sezgin, Jan Polak'ın imza atması sonucunda, 3. bomba transfere imza atmış olacak. Ama bu bombalar patlak bombalar. Gectiğimiz sezon 6 ay sahalardan çok ciddi bir diz (dizi patlak) sakatlığı dolayısı ile uzak kalan Polak, bizim müthiş sağlık ekibimiz tarafından kesinlikle toparlanamaz. Çek basınına göre de Jan Polak Salı günü Galatasaray'da olacakmış. Olur da Baros, Jan Polak alınmazsa Keita-misali trip atarsa sırf böyle bir düşünebilinir olmalı. Biz Galatasaray'ız bu isimlerde kim!

Futbolculuktan gelen Adnan Sezgin'in nasıl olurda gidip en kötü ve çürük oyuncuları Galatasaray'a getirmesine izin verdiğini anlayamıyorum. Adnan Sezgin'e kulübümüze 3. bir 3. sınıf oyuncu katacağı için gerçekten teşekkür ediyorum, artık rakibimiz Eskişehirspor ligdede kupadada.

Diego Nasıl Aslan Olur?



Son transfer dönemi dedikoduları arasında okuduğum en komik haber dün ortaya atılan "Diego-Elano" takas haberiydi. Habere göre Juventus patronu Del Neri, Elano'yu çok istiyormuş ve ona karşı Diego'yu verelim.

Geçtiğimiz sezonlarda büyük ümitlerde Werder Bremen'den transfer edilen Diego, görünüşe göre Juventus'da bekleneni vermememiş. Bu "istenmeyen" kardeşimiz geçen sene İtalya gibi zolu bir ligde 37 maç oynamış, ve 6 gol atmış, adam daha ne yapsın! Bu forvet oyuncudu değil ki!

Şahsen ben Diego'yu Elano'ya 1000 kere tercih ederim. Eminim benimle aynı fikiri paylaşan bır cok Galatasaraylı vardır. Gecen sene 7 milyon Euro'a mal olan, keyfine gore performansı ile one cıkan, gucsuz ve hırssız bir oyuncu olan Elano ilk fırsatta satılmalı.

Diego nasıl aslan olur sorusunada, yukarıdaki resimle cevap vermek istiyorum.

Serdar Özkan('a) Şaka.



Galatasaray kampın son gününden sonra Türiye'ye dönüş yaptı, pasaport kontrolüne gelen Serdar'a pasaport kontrolündeki polis "uyuşturucu ihbarı var hakkında, seni arayacağız demiş" ve sonrasında "muahahah şaka şaka ben senin futbolunun hastasıyım" demiş. Tahmin ediyorum ki bu polis arkadaşımız bir Galatasray'lı ve yönetime "bak bu sefer şaka dedim, ama bir dahakine içeri alırım çıkamaz, ne bu ya! serdar'ın GS'de ne işi var" diye bir dokundurmak istemiş.

3 büyüklerde daima "yıldız" potansiyli ile ortaya çıkan genc düz futbolcu ile doludur. Galatasaray'ın Aydın'ı, fener'in Olcan'ı ve besiktas'ın Serdar Özkan'ı vardı, ama artık bu 3 isimden 2'sinin Galatasaray'da olması üzücü. Serdar Özkan'dan ne ümit ediyorlar acaba. Gecen seneki gibi bu senede bedava diye Besiktas'ın elinen çıkartmak istediği ilk oyuncuyu aldık.

Ben hala ümit ediyorum ki 1 Nisan'da Adnan Polat karşımıza çıkacak ve "Serdar Özkan uzun süreli bir 1 Nisan şakasıydı" diyecek! Eminim taraftarlar da Serdar Özkan'ın transfer haberini ilk duydugunda "şaka mı bu ya" demiştir.

Arda ile arkadaşlıkları çok kuvvetliymiş, ama Serdar, Arda'nın sevgilisi değil ki onu etkilemek için iyi oynasın.

Avuçiçi




"fenevbahve, kontvatı biten milan bavos'u tvansfev etmek istiyovmus" haberlerini okudum bugün. Buna karşılık bir taraftar sitemizde "fener avcunu yalarsın" baslıklı bir haber sunmuş.Bende bu taraftar sitesinin baslıgına katılıyorum. Ancak! Beros'a gereken miktarı zamanında sumazsak kimse ona neden gittin diyemez. Milan Baros bu takımın en önemli oyuncusudur. Onun yoklugunda Galatasaray gecen sezonki kotu performansını sergilemiştir. Yönetim! Size sesleniyorum! Bu adam ne isterse vereceksin.

Okdugum kadarı ile 2 sene için 4 milyon Euro önermişiz, fbde senelik 2.5 vermeye hazırmıs. Okcu güiza ve genc semih'den aradıgını bulamayan Aykut'un "Baros'u alın baska kimseyi almadığın" dediğide haberde yer almış.

Baros'un olmayısı demek, Galatasaray'da gol olmayısı demek.

Küstüm abicim yönetmiyoum!




En son okudugum haberlere göre Rijkaard yönetime karşı çok sert bir tepki koymuş. Daha öncede Adnan Sezgin'le antrenman esnasında bir köseye çekilip "sert" bir tarsnfer görüşmesi yapmışlardı, ardından herhalde Rijkaard'ın "çok istediği" Pino'yu aldılar (Bence Adnan Sezgin'in çok istediği). Benim takımımada Kallstrom'ler, Ben Arfa'lar beklenirken, Pinolar, Canalar gelse bende sinirlenirdim.

Gecen sene eline verilen pırlantayı, kömür yapanda ta kendisi. Rijkaard'a herhalde transferi gerçekleşmeden önce "baba kimi isteren alacağız" sözü verildi, o da inandı ve geldi. Fakat gördük ki Rijkaard'a ancak gerçek anlamda yıldızlarla dolu bir takım verirsen şampiyon yapabiliyor.

Muhtemelen Guti, Quaresma ve Stoch gibi isimleride kıskanıyordur. Hepimiz Galatasaraylıyız tamam ama Cana kim, Guti kim, Quaresma kim, Pino kim, Stoch kim Caglar kim!

Bu sezon "genç yetenekleri" transfer edeceklerini söylemiş yönetimimizde, bunun üzerine A2'den 2-3 idim A takıma çıkmış herhalde gelecek vaad eden transferlerimiz onlar olacak.

Bu sezon daha başlmadı ama Galatasaray'ın transferlerinden ne teknik direktörü, ne de taraftarı memnun. Fakat yönetim takıma bir 3. sınıf isim daha getirecek olursa işte o zaman taraftar asıl tepkisini gösterecektir.

HASS...ELT.





Geçenlerde Galatasaray'ımız son hazırlık maçını, tahmin ediyorum ki Rijkaard'ın kendi ve takımın eksiklerini göstermemek için Hollanda birinci lig takımlrından NAC Nijmegen maçı yerine, Belçika'nın 3. lig takımlarından Hasss...elt, Hasselt ile yaptı. Hazırlık kampı süresince Galatasaray'ın oynadığı tek ciddi maçın fenerbahce maçı olduğunu düşünürsek, neye bakarak hazırlandıklarını anlamak güç. Böyle takımların ligimizde bulunan her takım rahatlıkla geçer.

Arda Turan ilk golü attı, ilk golün asistini yapan isim Ali Turan. Ama böyle asit ancak halısahada olur, sağdan içeri giren Ali Turan gerçekten kendsi karşısında kıpırdamayan ve defans yapmayan defansın arasından iyi top attı, onun fb maçındaki performansını bu maç Hasselt takımı ona karşı gösterdi. Ali Turan o asistiyle umarım övünmüyordur.

Emre Çolak'da ikinci gol atan isimdi, top kaleye girmeden önce eminim kaleci "HASS..EMRE, HASSS..GOL ve HASS-ELT" tepkilerini vermiş olabilir.

Galatasaray hazırlık maçlarında sadece 1 gol yedi, o golü de kendine denk bir rakip attı, acaba kendine denk takımlarla 2-3 maç yapmış olsa kaç gol yiyecekti.

"Ama Haksızlık Bu Öyle Değil mi"




Geçenlerde Lig TV'ye konuk olan Beşiktaş Kulübü yöneticisi Erdogan Toprak, stadyum konusu açılınca, "bizim başkaları gibi TOKI'ye ihtiyacımız yok" diye bir yorum yaparak stadyum projemizle ilgili yorum yapmış. Herhalde yeni stadyumun projelerini Demirören'in büyük gayretleri olmasına rağmen sonuçlandıramamış olmanın getirdiği bir yorum olacak.

Bu açıklamaları bana çizgifilm karakteri kalimeroyu hatırlattı. Hani daima kendine haksızlık yapıldığını düşünür ve "ama haksızlık bu öyle değil mi" der ve feryad ederdi.
Sayın Toprak'a buradan "iste seninde" olur demek istiyorum.

Basının yarattıgı Voltran.




Her sabah kalkıp Galatasaray'la ilgili haberlere baktığımda, ilk olarak aynı 4 isim gündeme geliyor, ve hep anlaşmaya "ramak" kala anlaşma olmuyor. Ondan sonra ortaya bir çok isim daha atılıyor, 1.5-2 ay sonrasında yine başa dönülüp aynı isimler yazılmaya başlanıyor. Cocukken izlediğimiz Voltran'Da hatırlarsınız, 5 tane robot aslan ve kaplan birleşir Voltran'ı oluştururdu. Voltra'ında önünde kimse duramazdı. İşte basınımızın Galatasaray Voltranı'ıda her yaz aynı isimlerden oluşur deniliyor, ama bir türlü birleşemiyor, ve robotumuz maalesef kötürüm kalıyor.

Bu isimler:

Jan Polak: Anderlecht'in Çek oyuncusu Polak'ın ismi Baros kulübümüze geldiğinden beri her transfer seznunda anılır. Basının "Galatasaray'ın kaliteli önlibero" olarak arayışında yazılan ilk isim daima Jan Polak. Nedendir bilinmez ama adamı kulübümüze uygun buluyorlar. Basının isimlerden tükendiği bu günlerde,yine Polak dedikoduları başladı (tıpkı 1.5 ay öncesi gibi. Geçen sezonun 6 ayını dizinden geçirmiş olduğu çok ciddi bir sakatlıktan dolayı taraftarların arasında geçiren Polak'dan ne verim alınır? Hem Anderlecht, Galatasaray'a ölcü bile olamayacak bir kulüptür, oranın yedeği Galatasaray'ın anca ilk 18'ine girer.

Tomas Ujfalusi: İsimin yazmak için google'da 3-4 kez "arama" kısmına adını yazarak bulduğumu bu arkadaşımız herhalde Çek olmasından dolayı, her sezon bize bir kere gelir. Galatasaray'da herkesin bildiği beklerdeki sıkıntıları göze alarak yazılan haberleri bir yaz içerisinde, her spor gazetesi bir ay seçerek yazar. Haziran'da Fanatik, Temmuz'da Fotomac, Agustos'da ise Milliyet ve Hürriyet sıra ile kısaca "Uj" demek istediğim bu arkadaş diyelim ki Galatasaray'a gelse, gerçekten çok faydaı olacaktır. Ama ne Atletico Madrid onu bırakır, ne de o Atletico Madrid'i. Basın ÇEKin elinizi şu ÇEKlerden!

Baptista: Gittiği hiç bir kulüpte başarı elde edememiş, ve anlamadığım bir sebepten dolayı da hep Avrupa'nın dev kulüplerinde oynamış bir isim Baptista. Kariyerine bakarsan Arsenaller, Real Madridler, Romalar'da oynamış ama bir türlü kalıcı olamamıştır. İşte bu tür oyuncular tam bizim basınımızın ağzına layık oyunulardır. Çünkü onların da bildği gibi bilhassa 3 büyüklerimiz daima kariyerleri boyunca dev kulüplerde oynamış, ama bir baltaya sap olamamış oyuncuları çok severler, ve daima değerinin üzerinde bir ara vererek transfer ederler. Yunanistan devleri Olympiacos ve Panathinaikos'da aynı bu şekilde oyunculara bayılırlar. Gelirse elbet yararlı olur, neticede ligimiz çok kaliteli bir lig değil.

Deco: Hatırlarsınız Lincoln'den önce Deco vardı. Ama biz kulüp olrak "Lincoln'u yaşından dolayı Deco'ya tercih etmiştik". Hala bu yaşında Portekiz milli takımında ilk 11'de maçlara çıkan bir isim ve gerçekten kaliteli bu ismi kulübü neden bıraksın ki? Hem zaten bizim paramız Deco'ya yetmez. İlerlemiş yaşına rağmen keşke gelse diyorum ama hiç imkanı olduğunu sanmıyorum.

Sunday, July 25, 2010

KALECİ DENKLEMİ





Galatasraya'da Mondragon gittiğinden beri bir kaleci problemi devam ediyor. Senelerden beri "genç" olarak hitap ettiğimiz ve artık 28 yaşına gelen bir Aykut Erçetin'imiz. Bir de geçen sezon başında çk büyük umutlarda, (bence sorarsanız sadece M. Güven ve Yaser'den kurtulmak için alınan) bir Ufuk Ceylan var. Her ikiside boylu-poslu, her ikisine de bakıca "vay be dimdik adam bu gol yemez" diyoruz, ama bir de bakıyoruz ki ikiside birbirinden beter. Leo Franco'ya yer bile vermeye gerek yok. İkisin üst üste koydgunuz zaman boyları Mondragon'u aşar, ama yerini dolduramaz.

Aslında mesela bir genle oynama testi olsa, bu iki arkadaşımızın genlerinden bir insan yaratabilsek, bir tane Mondragon olur mu? Hiç sanmıyorum. Galatasaray sağlık ekibi, siz bence bu konu üzerine biraz gidin, hem belki biraz fizyoloji, ve biyolojde öğrenmiş olursunuz.

Bakalım bu sezon yeniden yabancı kalecilerden bahsediliyor. Taffarel'den beri gelen kalecilerimizin, ne De Sanctis, ne de Leo Franco dengi olabildi. Biri İtalya'nın 2. kalecisi, digeri ise sezonlarca İspanya'da senelerce oynamış tecrübeli bir isim (Zamanında bizden yediği gollerde belli ders almamış).

Acaba basketbol takımızdan bir isimi futbol takımına kaleci larak getirsek bu probleme cözüm olabilirmi. Ama zencilerimziden biri olamlı, adamlar ne de olsa her türlü spora yatkın.

Artık şu kaleye güvenebileceğimiz birine verin. Gidin adam gibi basın parayı alın iyi kaleciyi. Bedava veya kiralık olarak alınnan kalecilerden ne beklenir ki. Bir de kulübümüz bir scout'unu görevlendirsin, Türkiye'deki manavları didik didik etsin. Belki oradan bir kaleci çıkar.

Online Forma Lansmanı



Bu sene Galataray'ımız çok farklı bir yol izleyeyip, forma lansmanını, www.365g24s.com sayfasından online yapacak. Türkiye'de daha önce hiç böyle bir lansman yapılmamıştı, belki Avrupa'da dahi bu derece farklı bir tanıtım yapılmamıştır.

Siteye girişimizde çok kısa bir film izleyeceksiniz. Bu filmin sonunda çalmaya başlayan müzik, eminim sizlerin de tüylerini diken diken edecektir.

Bugüne kadar (25.07.2008) tam 1.25 milyon kişi tarafından ziyaret edilmiş. 27 Temmuz tarihini iple çekiyorum. Böyle güzel bir çalışmanın ardından çok hoş formalar bizi bekliyor sanırım.


Mustafa Altıokların çalışmalarıyla gerçekleşen bu lansmanın, ilk fikri kimden çıkmışsa kendisini tebrik ediyorum. Cemal Özgörkey ve Yiğit Şardan pazarlama stratejisi ve reklam konusunda iki uzman isim. Bu ikisinin birleşmesinden doğacan ve Mustafa Altıoklar gibi dahi bir kişinin harmanlamasından eminim çok güzel bir not alacağız.

Lorik Cana ve sevgilisi Zana Krasniqi.







Lorik Cana takıma gelir gelmez, Galatasaraylı kız arkadaşlarımdan ilk tepki "of herife bak taş gibi oldu". Hakkikaten de çiçeği burnunda abimiz Lorik, kemikli yanakları ile, uzun ve geniş yapısıyla bir mankene benziyor. Ülkemizdeki futbolcuların arasında kuşkusuz kızlar tarafından en çok beğenilen isimlerinden biri olacaktır. Bu da onu memleketimizin güzide popcu, oyuncu ve sarkıcı bayanlarımızın hedefi haline getirecektir. Fakat Lorik abimizin segilisini gören bu şahıslar herhalde bir aynaya bakıp, "kızım! bu da kızsa biz neyiz?" diyecekler ve muhtemelen en güzeli bilr komplekse girecektir. Birbirni güzellikleriyle tamamlayan bu iki vatandaş gerçekten insanların karşısına güzel bir tablo koyuyor. Resimlerdende görüleceği üzere aşkları baya baya ciddi sanki.



Bir resimde Zana Karsniqi Lorik'i oracıkta yemeğe hazırmış gibi duruyor, diğerinde ise adeta bayanlara nispet yapıyor. Böyle guzel bir erkek istiyorsanız "boyle guzel bir kadın olmanız lazım, yoska avucunuzu yalarsınız" der gibi bir ifadesi var suratında.

Belki bu çift Arda ve Sinem Kobal çifti üzerindeki gözleri birazda olsa farklı tarafa çevirir. Tamam o arkadaşlar da iyi, hoş ama yani bu ikisi bambaşka. Umarız Lorik futboldada aşk hayatındaki gibi başarılı olur ve güzel oyunu ile takımımızı başarıya taşır.

45 dk'lık Lorik nasıl bir CANAvar? Yırtıcı bir CANAvar mı? Yoksa tek dişi kalmış bir CANAvar mı?



Galatasaray bu sezon ilk yabancı transferini Arnavut Lorik Cana'yı alarak gerçekleştirdi. İlk olarak adını "KANA" mı yoksa "SANA" mı yoksa "CANA" mı diye okunup okunmadığı ilk aklıma geldi. Ondan sonra bir kaç youtube videosunu izledim ve "SANA" olarak söylendiğin duyudum, bende öyle söylüyorum artık doğrusunu yanlışını çok bilemiyorum.

Bu isimden türetebileceğimiz o kadar çok şey var ki:

Lorik, kartalın KANAdını kırdı.
Lorik, serçenin KANAdını kırdı.

Lorik, CANA gelecek, mala gelsin.

Lorik, in tercihi SANA.
Lorik, SANA daha ne diyeyimki!
Lorik, SANA minnetarız.

Neyse geyik bir yana, bir hayli uzattım kusura bakmayın. Tam bizim basınımıza göre bir ismi var Lorik Cana'nunda bakalım onlar neler türetecekler.

Kendisi agresif ve istekli oyunu ile hem Sunderland'de hem de Marsilya'da kaptanlık yaptı. Daha ilk gittiği sezonda Sunderland'de kaptan yapıldı, ki İngiltere'de daha ilk sezonunda hele ki bir yabancının kaptanlık yapması gerçekten ender rastlanan bir şey.

Bizlerde bunları göz önünde bulundurarak hazırlık maçlarında gözümüzü Cana'ya diktik fakat hepimiz hayal kırıklığına uğradık. 45 dk'lık performansı çerçevesinde ne bir pas yapailen, ne top taşıyabilen ne de top kapabilen bir oyun sergiledi. Ümid ediyoruz ki gecmişte sergilemiş olduğu futbolu Galatasaray'da sergiler. Yoksa bu sezon işimiz çok zor olacak gibi.

Fakat Cana'dan tam yarar alabilmek için yanına topu fizikle değil, teknik ile oynayan bir isim lazım, mesela Kallstrom ismi çok zikredildi ama maalesef gerçekleşmedi.

Metin Oktay ve Somon Rengi Palermo



Bu sezon giyeceğimi somon rengi formanın nereden çıktığını merak eden elbet vardır. Ama ben bu formanın ortaya atılan herhangi bir fikirden yola çıkılarak tasarlandığını sanmıyorum. Büyük Kaptanımız Metin Oktay, 1962-1962 sezonunda o yıllarda yurtdışına çıkan ender Türk oyunculardan birisiydi. Bir Sicilya kulübü olan Palermo somon-siyah renkleri ile mücadele eden bir takım. Somon formamızın Metin Oktay'ın Palermo'da Türkiye ve Galatasaray'ı temsilini bir ekz daha hatırlatmak, bilmeyenlere öğretmek ve kendisini saygı ile anmak için hazırlanan bir formadır.

Metin Oktay'ımızın Palermo'ya transferinden sonra takımlar kendi aralarından bir hazırlık maçı için anlaşma yaparlar. Fakat Metin Oktay'ın "Ben Galatasray'a karsı forma giyemem" demesi üzerine maçın iptalinde karar kılınmıştır. Metin Oktay'ımızın ne kadar büyük bir Galatasaray'lı olduğunu anlatan o kadar çok yazı var ki, bu sadece birtanesi. Kendisini tekrar saygı ile anıyorum.

Haydi Galatasaraylılar Bu Sene Sağlımız İçin Somon Yiyelim!




Galatasaray'ımızın yeni pazarlama stratejisi doğrultusunda, ilk sırada yer alan "her sezon Galatasaray'la alakasız renk forma tasarlayalım" planlaması 2 sezon önce turuncu, gecen sezon mor, bu sezon ise somon rengi forma ile devam etmekte. Haberturk gazetesinin yayınladığı (fotograf kime ait bilemyorum), ağaçların arasından komando misali gizlice çekilen bu bir dizi fotograf, Galatasaray'ın sır gibi sakladığı (Halbuki forma daha çıkmadan 3 kere internete farklı şekilde düştü) "sezonun renginin" somon olduğunu ortaya çıkardı.

Somon ne alaka diyceksiniz? Onunla ilgili bir yazıda koyacağım.

Bu formanın akabinde,Dardanel'le anlaşma yapalım,Galatasarar Somonu çıkarsınlar. Böylelikle Dardanel ile güzel bir pazarlama anlaşması yapmış oluruz. Galatasaraylı somonsever taraftarlar (koyu Galatasaraylıyım, ama somon pek sevmem)hem Dardanel olduğu için hem de Galatasaray olduğu için bu ürüne yönelebilirler kimbilir. Hatta reklam için de çok uğraşmasınlar benim yukarıda yapmış olduğum resimi kullansınlar.

Açıkcası takımımızın renkleri ile alakasız bir forma olmasına rağmen ben çok beğendim.


- Fotograf Haberturk'un sayfasından alınmıştır.

Pino



Galatasaray'ın yeni transferi Pino, kariyerindeki süreksizliği ve disiplinsizliği ile öne çıkan bir isim. Pino'nun transferi taraftarımızı büyük hayal kırıklığına uğratmakla beraber, gelecek transferler konusundada ümitlerini yitirdi.

Kendisine takılan "sihirbaz" lakabı Fransız bası Pino'nun lakabı ile alakalı olarak yazdığı yazıda "Kulüp resmi sitesinde Pino için El Mago (sihirbaz) ifadesini kullandı ama büyük bir hayal kırıklığına uğrayabilirler" cümleleri ile, Pino'nun sihiri
ile dalga geçmiştir.

Kendi milli takımına son 2 senede sadece 2 kere çağrılmış olması bile zaten Kolombiya milli takımının onun "büyüsüne" ihtiyacı olmadığını gösteriyor. Son 2 senede Dünya Kupası elemeleri olduğunu hatırlatırım, bu dönemde dahi, sadece kadro derinliği için bile düşünülmeyen bir oyuncunun Galatasaray'a ne katkısı olur? Bence olmaz. Ama hepberaber bekleyip göreceğiz. Eski takımı Monaco'da dahi geçtiğimiz sezon 9 maçta ilk 11 başlayabilmiş olması da gerçekten can sıkıcı. Monaco, Galatasaray'dan büyük bir takım değil hatta küçük bile sayılır. Artık Monaco prensesine mi yazdı, yoksa gerçekten sınırlı bir oyuncu mu bilemiyorum, ama görünen o ki bu dikiş pek tutmayacak.

Pino, en önemli özelliğin nedir diye sorulduğunda; "Topla olan süratim, ve bireysel yeteneğim" diye cevap veriyor ve ardından ekliyor, "Bireysel yeteneğim daha ağır basıyor". Anlaşılan arkadaş pek takım oyunu sevmiyor. Takım oyunu sevmeyen bir oyuncuya Galatasarat futbol TAKIMININ ne ihtiacı var? Ama biz severiz böyle oyuncu, yıllarca gölgesine çalım atan Hasan Şas'la mücadele ettik, geçen sene kendini topu aldığında daima 3 oyuncu geçmekle şartlayan bir Keita ile geçirdik. Tabii bu iki oyuncun hakkını yememek lazım, takımımıza gayet yardımcı oldular. Hasan Sas'ın yardımları tartışılmaz, ama Keita'nın gideceği zaten kendi milli takımına verdiği önemi ve özeni Galatasaray'da göstermemesinden belliydi. Bir de yazılanlara göre Pino'nun en büyük özelliği "disiplin sevmemesiymiş", ha! bak işte o zaman dogru takıma geldin, bizim takım da disiplini sevmez. Bizimkiler tribünlere trip atar, derbilerde yumruk atıp kırmızı görur, zaten kamp yapmaz.

Bakalım Pino saçına gösterdiği özeni takımımıza gösterecek mi. Baksanıza arkadaşlar, bu saçı örmek zaten saatler sürüyor, acaba uzatması ne kadar sürecek. Tabii bu saçın artı yönü de var, o da arkasından koşan rakip oyuncunun gözüne bu saçı tokat gibi girebilecek olması. Hatta bazıları bu saçın ucuna boncuk takar, öyle yaparsa tamamdır, o zaman arkadan savunmaya gelen rakip defans oyuncuları farkına varmadan ekarte edebilecektir Pino.

Öyle veya böyle artık alındı 3 Milyon Euro'ya. 3 sene bizimle. Senedede 2 milyon Euro alacakmış. Adnan Sezgin'e bize böyle bir oyuncuyu klübümüze kazandırdığı için tesekkur ediyoruz. Pino'ya da kendi dili ile hoşgeldin diyoruz "Bienvenudo a Galatasaray".